Ey yar;
Şimdi yoksulluğum(n)la sarsılmasaydı kâinat, bu cümleler yazılmayacaktı.
Bu gün yüreğimi bir hançerin ucuna koydum ve kendi ellerime kendime kıydım.
Şehir suskun. Çiğ dolmuş koyaklarına geceden.
Kahır sermişler yollarına, yürüdükçe bulaşmakta ayaklarıma..
Bu şehir hiçbir şeyi unutturmuyor bana.
Yanıyor şehirler ve biz kavruluyoruz. Bir kıvılcım her şeyi küle çeviriyor.
Ateşe çok yakınız ama yanmayacağız inşallah. Çünkü ateşe çok yakın olanlar yanmaz, sadece terler. Haktan ayrılan hakikate varamaz, bahtiyar olamaz bunu bilirim ben. Eğer siz de şeytani dürtülerle değil de hak rızasına binaen sevdiyseniz, ancak o zaman anlardınız kalemi. Başka türlü kelamlarımı anlamanız mümkün değildir.
Evet, dünya yanıyor ve içi koskocaman bir ateş topu.
Sanki dünya kendi ateşini insanların içerisine döküyor da hepsini aynı derde düşürüyor.
Herkesin bir yangın yeri var bir türlü söndürülemeyen.
Dünya sürekli dönüyor ve sürekli bir hareket var. Peki, duraklar nerede?
Ya da her mola yerinde ne ile karşılaşacağız?
Asıl önemlisi sürgünün sonunda, o son mola yerinde bizi kim karşılayacak.
Ne kötü şeydir o son mola yerinde bir karşılayanı olmamak.
Yazık, vallahi de billahi de çok yazık orada karşılayanı olmayana…
Benim feryatlarım kendi içerimde. Azabım dünyanın zevklerine değildir. Bundan her zaman Yüce rabbime sığınırım. Çoktan vazgeçtim âlemi öğrenmekten. O âlemdir ki kendini bilmeyenlere, kendinin farkında olamayanlara hiç bir şey söylemiyor. Gül ve sarımsak, ikisi de koku verir ama hiç gül ile sarımsak kokusu aynı olabilir mi? Heyhat, nasipsizler anladım sanıyorlar da ancak kendilerini aldatıyorlar. Çünkü her hükümdar aslında sadece kendi tahtının mahkûmudur.
Öyleyse ben şimdi kendi tahtımı seçemez miyim?
Kendi tahtını seçemeyecek kadar ahmak olmaktan yine rabbime sığınırım.
Şimdi yine kavruk bir çöl oldu yüreğim ahenginde bin asalet olan.. .
Sen benim kalabalıklığım, ben senin yalnızlığınım.
Gözyaşlarımdan zümrütler dökülüyor sırçadan yüreğime yıldız yerine.
Düşlerimde miydi vurgunluğum sana, o yüzden mi hiç gerçek olamadın.
O yüzden mi koyu bir bakışmayı çok gördün bana.
O yüzden mi tarif edilemeyen, eşi benzeri olmayan gerçeküstü bir sevda bu benimkisi ..
Bak, yürekte tüm güzelliği ile masum çocuklar gibi uyumakta hâla…
Çünkü; “Gerçek sevgili tek olan benzeri olamayan sevgilidir.
Gerçek âşık ta hallerin hâkimidir.
O hâle kapılıp kalmaz, hale mahkûm olmaz.” diyor erenler…
Ve ilave ediyorlar: “Beklemek gerek, sevmek beklemektir”.
Beklemek ve sevgiliden gelen her hançere “hayır” diyememek..
Yardan gelen her cefaya tereddütsüz boyun eğmektir.
Ram olurken kader denilen alınyazından süzülen hikmet damlalarına,
kalbini tereddütsüz o en keskin bıçağın ucuna koyabilmektir.
Havva’nın Adem’e olan sevgisi kadar,
kovulsa da sekiz cennetten, gözünün ondan başkasını görmemesidir.
O yüzdendir şimdilerde güzel yüzünü ve şefkatli tebessümlerini unutamayışım?
Ey benim gül bahçeleri içinde ruhu ruhumda yaşayanım.
Bana hep mana olan ve ruhumdaki olgunluğa o görünmez varlığı ile kılavuzluk ederken sen, ne çok kendimden bildim seni. Ve ne çok kendinden bildim beni?
Her aldığım nefese nakışlarla işlenmişsen sırlı bir duvak misali
ve her özlemime ad oluyorsan gayri ihtiyari, ne önemi var akıp gitmeyen zamanların.
Bir derviş sabrıyla seyrederken mana iklimlerindeki o temaşayı,
kulağımda bir ninnidir Yunusun sesi:
“Gülden kurulmuş bir Pazar
Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Alanlar gül, satanlar gül”
Aşk ve hicran
Şehir perişan..
Geceden maviyi süzerken erguvanlar, ateşlerin öptüğü yanaklarım al al.
Bende hayatın yüzü hep ıslaktı, varlığınla boyandı tüm duvarlar…
Bana gül kokusunu getiriyor her rüzgar..
Her gülde yanar bir bahar…
Her baharda gamzelerinden düşerim toprağa ...
Ümitlerim kadar!
Özlenen bitmeyendir diyorlar,
Özleniyorsun yar!
K/argülü ALMILA...
../..devam edecek