Süsledikçe alnımı kaderimin dokusu,
Mukaddes seherleri doldurur yâr kokusu,
Nur damıtır kalbime sevdaların sâkîsi,
Sadâkatin başıma şevket takmasa bile!
Kılavuzumdun benim su dünya sürgünümde,
Nusretim oldun çoğu kavgamda düğünümde, Gül kokunu duyarım gecemde ve günümde,
Merhametsiz duygular umut kokmasa bile!
Eğemedi hiçbir kul mahkur olan başımı,
Silemedi başkası yokluğunda yaşımı,
Sürgünlerle bölüştüm ekmeğimi aşımı,
Güneş mor şafaklara şefkat ekmese bile!
Sitare-i Rahşansın bahtımın üzerinde,
Ölsem de vazgeçemem köklerin çok derinde,
Mühürledin kalbimi varıp her seferinde,
Ecelden başka yolda vuslat çıkmasa bile!
Son söz Mevla'nın!
...
NURAY ALPER'DEN
Sitare-i Rahşan'a;
Şiirin ithaf kısmı hakkındaki düşüncelerimi ifâdeye düşmeden önce, başlıkla alakalı bir yorum getirebilmeyi dilerim;
Anlam itibâriyle 'sitâre' yıldızla eş değer bir kelime iken, rahşan da 'parlak' demektir. Dolayısı ile kalemin çalışmaya verdiği isim okurun değerlendirmeye aldığı hâliyle, zahirde 'parlak yıldız' manasını taşırken ithaf kısmında geçen 'Hâdimu'l Haremeyn' ile yön değiştirebilmektedir. Zirâ 'sitâre' yan anlamıyla 'Kâbe örtüsü' olarakta kullanılmakta ve ithaf kısmının barındırdığı 'Harem hizmetçisi' ifâdesine paralel düşmektedir. Öyle ise şair; ya kelimeler üzerinde zekasal bir oyun oynayarak çift taraflı bir yapıntıya yer vermeyi dilemiş yahut bunu tamamıyla saffaniyetle, farkında olmadan uygulayarak Mevla'nın takdirini gözler önüne sermiştir. Her hâlûkarda tefekkür çağrısı. Her hâlde güzel.
Hâdimu'l Haremeyn Nurcan bacımızın da ifade ettikleri gibi bana da Sinâ Çölleri'nde heybet ve vakar ile yürüyen Yavuz Sultan Selim'i hatırlattı. Hani O; hiçbir hükümdarın girmeye cesâret edemeyeceği bu çölü on üç günde aşarken kendisine bakan hayret nazarları arasında atından inmişti de kızgın kumlar üzerinde yürümeye başlamış ve dostunun sorularına:
“Önümüzde Allah Resulü yürüyorken bizim at üzerinde gitmemiz yakışık almaz” demişti. Mısır'ı fethi akabinde de kendisine; “Hakimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn(Mekke ve Medine Hâkimi) denilmesine itiraz etmiş, sonra da “ben ancak hizmetçisi olurum” sözleriyle hizmetçi manasına gelen Hâdimu'l Haremeyn' le gözyaşları içerisinde toprağa secde etmişti. Bu tevafuklar zincirine başta hiddet ve heybetiyle pek çok tavrını Yavuz Sultan Selim'e benzettiğim şairin kendisi de eklensin; sonra gözler yine akmayı dileyen yağmurla biriksin!
7+7 lik hece ölçüsü ile kaleme alınmış olan şiir, teknik açıdan bir kusur taşımamış, yüreğin; mısralarına sunduğu manevî ağırlığı duruşu ile dahi yansıtmayı başarmış. Öyle ki okuru hiçbir şekilde zorlamayan, gözlerden ve sûretlerden akıp giderken boğazda bir yerde düğümlenen ürün, derin bir gönül hicretinin habercisi olmuş. Bu hicreti aklın kalbe, maddenin manaya, ayrılığın vuslata ve hüznün sürûra hicreti olarak nitelendirmek, şairin duygularını yorumlamak mı olurdu?
Yoksa “Haremeyn’e hasretim” nidâsını ve duasını ömre sığmayan bir sevdâ öyküsüyle anlatmak için yazan şairi anlamak mı? Belki de şiiri çok özel kılan o tılsım; en beşerî görünen ürünlerde dahi o uhrevî havanın olması kaynaklı. Şair ruhunun hasretle dolupta bir seyyah misâli o mukaddes diyârlara yaptığı yolcuğu gören ve bu seferin ulvîliğini idrâk eden kaç göz var?
K-ar Gülü'ne
Ey Leylâ diye diye Mevlâ'ya giden yolcu! Kaç hazan kaldı menziline, kaç hıçkırık levhası?
Bak ve gör ki Mevlâna'nın deyişiyle ne cevherler gizli yüreğinde..
Kaleminde kelâmın pişmesine vesile olan o sır deryâsı da sevdânın en duru ve mahzun yüzünden geçmekte. Ağlama diyemem öyleyse sana...
Çünkü âteş ile arş'a çıkan duaların gözyaşının gölgesinde nefeslenmekte.
Ağla ki serinlesin zulmet cehenneminde yanmasına kıyılamayan ruhlar.
Ağla ki vefâ aksın zulmün pınarlarından. Sevdâ yetimliğini müjdeler yaksın...
Ağla da söz teselliye, sükûtum tecelliye uzansın.
Sen sabır değirmeninde öğütülmeye ve yağmurunla bir sevdâyı yıkamaya devam et!
Hiç şüphesiz son söz Mevlâ'nındır..
(Mihrâbına koşarken aşkın inler kar gülü
Bilmez mâşuk kendisi; âşık kendi ar gülü)
Bugün 74651 ziyaretçi (131882 klik) tarafından ziyaret edildi!
HİLÂLLİ_HÂLEM
"Henüz elde edemediğiniz, fakat Allah'ın, ilmiyle kuşattığı başka (kazançlar) da vardır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. " (Fetih suresi, 21. ayet)
SON SÖZ MEVLANINDIR!
HADİSLERDEN
DUALARIMIZ
Ey Allahım!
Beni hidâyetine ulaştır.Geçmişimi,geleceğimi bağışla!Ey başvurulacakların en hayırlısı! Kendisinden, İstenilenlerin en keremlisi, en çok vereni! Ey Allahım! Sen, sözümü işitiyor, yerimi görüyor, gizli, açık neyim var ise biliyorsun. İşlerimden hiç biri sana gizli değildir. Ben çâresizim, yoksulum. Senden yardım ve eman diliyorum. Yâ Rabb! Beni hatâlardan temizle, beyaz bir elbisenin kirlerden temizlendiği gibi. Allah'ım! Hatâlarımı su ile, kar ile, dolu ile yıka.Ey Rabbim bütün varlığımı sana teslîm ettim, işimin tasarrufunu sana havale ettim, yönelişim sanadır, korkum da ancak sendendir, senin azâbından kaçıp sığınılacak ancak yine senin rahmetindir. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin resulüne îmân etdim ey Rabbim!
Sallalahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain Velhamdulillahi Rabbil alemin.
Âmîn... Âmîn... Âmîn
HZ.YUSUF A.S NİN DUASIDIR:
Ey gaib olmayan şahid! Ey uzak olmayan yakın!
Ey mağlup olmayan galib! İçinde bulunduğum sıkıntıdan
beni ferahlığa çıkar... Bir kurtuluş kapısı aç. Ey her türlü sıkıntıyı kaldıran, ey her duaya icabet eden, ey her türlü kırıklıkları saran! Ey her türlü zorluğu kolaylaştıran,
her kimsesizin sahibi, her yalnızlığın munisi Allahım!
Ey kendinden başka ilah olmayan Rabbim!
Seni tenzih ederim. İçinde bulunduğum sıkıntıdan bir ferahlık beladan bir kurtuluş kapısı açmanı senden dilerim. İlahi muhabbetini kalbime öyle bir yerleştir ki senden başkasından başka hiç bir tasam kalmasın.
Ey Rabbim,beni muhafaza et...
(Yusuf A.S.)